8 Haziran 2010 Salı

Umbria Yolculuğu

Floransa’dan sonraki durağımız Umbria bölgesindeki Citta della Pieve. Ancak Floransa’dan sonra Siena’ya uğramayı, valizlerimizi emanete bıraktıktan sonra gezi için dört saat ayırmayı uygun görmüştük gittiğimiz yolları tekrarlamamak için. Bu nedenle Floransa – Siena tren biletimizi aldık. Bu arada farkettiğim bir nokta biletlerde tarih ve saat bilgisi olmuyor sadece ne zamana kadar kullanılabileceği bilgisi oluyor. Dolayısı ile hangi trene yetişirseniz ona biniyorsunuz.
Saat 10:30 gibi tren istasyonuna geldik ve deneyim kazandığımız için trenlerin kalkış saatini ve peronu gösteren tabeladan trenimizin 6 nolu perondan kalktığını öğrendik. O perona giderek oturduk ve trenimizi beklemeye başladık. Ancak tren saatimizin kalkışına 10 dakika kalmasına rağmen hala bizim peronda Pisa’ya gidecek tren bulunuyordu. Tekrar panoya bakmaya gittiğimde peron numaramızın değiştiğini ve bir çok insanın panonun önünde beklediğini gördüm. Dolayısı ile son anda bile peron değişikliğini bizden başka diğer yolcuların bildiğini anladım. Böylece bir saat daha beklemek zorunda kalmamış olduk.
Bir saatlik tren yolculuğundan sonra Siena’ya geldiğimizde emaneti sorduğumuz üç kişi istasyonda emanet olmadığını şehir merkezinde bulabileceğimizi söyledi. İnanmak çok zor geldi bu bilgiye. Hem gerçekten bir istasyonda emanet olmaması imkansız gibi geliyordu bize hem de ingilizce sorduğumuz tüm soruların yanıtını italyanca almamızdan. Tabi bizler italyanca bilmediğimiz için anlatılanların sorduğumuz sorunun yanıtı olup olmadığını bilmiyorduk. Biraz sıkılarak oturduk bir banka ve durum değerlendirmesi yaptık. Sonunda Citta della Pieve’den gelmeye karar verdik Siena’ya. Chuisi için tekrar tren bileti aldık ve yaklaşık 1:30 saatlik yolculukla önce tren sonra da taksi ile Citta della Pieve'ye geldik.

6 Haziran 2010 Pazar

Floransa

Floransa’da ev değişimi yapabileceğimiz bir yer bulamadığımız ve şehri gezmeyi de istediğimiz için B&B bir yer ayarladım iki gün kalmak üzere. Sabah erken saatte Pisa’dan Floransa’ya doğru yola çıktık sevgili oğlumuzun kullandığı araba ile. Floransa’ya yakın olan Barberino Designer Outlet http://www.mcarthurglen.it/barberino/home/home.php mağazasına uğradık ancak yol tahmin ettiğimizden daha uzun sürdüğü için sadece hızla hangi mağazaların olduğunu görebilecek kadar kalabildik. Ancak gördüğüm kadarı ile hem tasarım olarak hem de fiyatlar açısından alışverişe uygun bir yer. Ayrıca Floransa ve Bologna’dan servis kalkıyor.
Kalacağımız yere geldiğimizde artık oğlumuzdan da ayrılma zamanı gelmişti ve onu da uzun bir yol bekliyordu. Kaldığımız yer Chroce meydanına çok yakındı. Hızla yerleştikten sonra şehri gezmek üzere dışarı çıktık. Bu sırada saat epey ilerlediği için acıktığımızı fark ederek önce öğle yemeği için bize önerilen bir yere gitmeye karar verdik. Ben penne makarna eşimse spagetti tercihinde bulunduk. Eşim benim tam tersime genellikle yemek ayırımı yapmaz. Bu sefer yemeğinin yarısını henüz yemişti ki artık bu kadar yağlı ve sarımsaklı yemek yiyemiyeceğini söyledi. Bunun üzerine akşamları üzüm, permesan peyniri ve beyaz şarap kombosu ile süsledik Floransa’daki akşam yemeklerimizi.
Santa Croce Basilikasını, Uffizi Galerisini, Vecchio Plazasını, Catedrali, San Lorenzo Bazilikasını, Santa Maria Novella Bazilikasını gördükten sonra tren garına giderek bir sonraki gün için biletlerimizi aldık ve Vittorio Veneto meydanına yürüdük. Bir süre parkta dolaştık ve daha sonra biraz istirahat ederek nehir kenarından yürüyerek kaldığımız yere geldik.
Ertesi gün tekrar nehir kenarından yürüyerek köprü üzerinde evlerin bulunduğu ve bu evlerin hepsinin kuyum dükkanı haline geldiği Vecchio koridorundan yürüyerek Pitti Palası gördükten sonra Niccolo Machiavelli caddesinde yürümeye başladık. Kıvrıla kıvrıla hoş bir rampa ile tepeye çıktığımızda gördüğümüz manzara muhteşemdi. Tüm Floransa gözlerimizin önündeydi. Belki biraz yorucu bir yürüyüş yolu olabilir ama tepeye geldiğinizde gördükleriniz tüm yorgunluğunuzu gideriyor.



San Miniato al Monte klisesini ve evlenen bir çifti gördükten sonra günün ödülü olan dondurmalarımızı alarak merdivenlerde oturarak hem Floransayı seyrettik hem de dinlendik.
Bu yürüyüş sırasında kendi tercihlerimizle ilgili olarak fark ettiğimiz en önemli özellik hem ben hem de eşim yaşanmışlığı değil yaşantıyı çok seviyorduk. Tarihi mekanları görmek ve gezmek çok güzel ancak biz daha çok şehrin yollarında yürümeyi, insanlara karışmayı ve orayı yaşamayı daha çok seviyoruz.

http://picasaweb.google.com.tr/lerzan.kakcioglu/Floransa#

3 Haziran 2010 Perşembe

Piza Gezi 2

Tirrenia, Pisa'nın deniz kenarında bulunan bir yerleşim bölgesi. Kamp alanları ve Ciclilandia (çocukların bisiklet, go-kart'a binebildikleri ve bu konularda ders alabildikleri bir park), Fantasilandia ve luna park gibi özellikle çocuk ve gençlerin yaz aylarında güzel vakit geçirebilecekleri tematik parklar bulunuyor.

Livorno, İtalyanın büyük liman kentlerinden birisi. Alış veriş yapılabilecek güzel mağazaları ve Galliano denilen likörleri meşhurmuş ancak biz yine yağmur yüzünden çok fazla araştırma yapamadık.

Bu gezimizin son durağı olan Castiglioncello muhteşem bir yer. İtalya'nın zengin ailelerinin yazlık evlerinin bulunduğu denize doğru uzanan dağlık bir burun. Akşam üzeri kahvemizi içmek için bulduğumuz cafe'de sadece kahve içtik ancak yemek yiyenleri izlediğimizde yemeklerinin de kahve, servis ve dekorasyonu kadar güzel olduğunu tahmin ettik.


Tiran denizinin kenarındaki yollarda seyahat etmek çok keyifli. deniz manzarası eşliğinde ve ağaçların gölgesinde yol alınıyor.

http://picasaweb.google.com.tr/lerzan.kakcioglu/Tirrenia#

2 Haziran 2010 Çarşamba

Pisa Gezi

İtalya gezimiz öncesinde internette yaptığım araştırmalardan bazıları bizim programımızı oluştururken çok yardımcı oldu. Bu nedenle bende gezdiğimiz yerler hakkında bilgi vermeyi istedim bizden sonra İtalya'ya gidecek kişilere yardımcı olabilir düşüncesi ile. Pisa'ya yakın Lucca, Cinque Terre, Marina di Pisa, Tirrenia, Livorno ve Castiglioncello gezimizde hava durumundan dolayı Marina di Pisa'yı çok gezemedik ama deniz boyunca uzanan yürüme yolu ve cafeleri ile güneşli günlerde hoş olacağı izlenimi bıraktı bizde.

Lucca’ya ev değişim arkadaşlarımızla gitmeye karar verdik. Arabayla yaklaşık yarım saatlik bir yolculuktan sonra geldiğimiz tarihi şehri görür görmez çok sevdik. Antik şehrin etrafını saran surların üzerinde oluşturulan yürüme ve bisiklet yolunda yürürken bir taraftan tarihi şehri, bir taraftan yeni yerleşim bölgesini görme imkanınız oluyordu. Uzun bir yürüyüş ve gezi sonrasında yorgunluk kahvesi için şehrin orta bölgesinde bulunan meydan da Old Charlie isimli bir cafe seçtik kendimize.



Yediğimiz akşam yemeğinde ise geleneksel Toskana yemeklerini tatma imkanımız oldu. http://www.bencesuper.com/tr/thingy/trattoria-da-giulio

http://picasaweb.google.com.tr/lerzan.kakcioglu/Lucca#

Cinque Terre’ye önce tren ile gitmeyi düşünmemize rağmen sonradan araba ile gitmeye karar verdik ve yola çıktık. İlk durak olan La Spazia’yı geçince herkesin yaptığının tersini yapmak zorunda kaldık otobandan başka çıkış yolu bulamadığımız için. Uzun ama güzel bir dağ yolculuğundan sonra son durak olan güzel ve küçük bir tatil beldesi Monterosso’ya ulaştık. Hava da güzel olduğu için denize girenleri olduğu kadar trekking yapan grupları da görmek mümkündü. Bir müddet arabı bırakıp trenle gitmeyi düşündük diğer beldelere ama nasılsa bu fikirden vazgeçerek tekrar arabaya yöneldik. Yine güzel diyebileceğimiz ama bir öncekine oranla biraz daha fazla dik ve yüksek rakımlı bir dağ yolculuğu ile Vernazza’ya ulaşmak üzereydik ki heyelan yüzünden beldeye gidiş yolu sular altındaydı. Geri dönmeye karar verdik ama bu sefer yavaş yavaş acıkmaya da başladık. Üçüncü belde olan Corniglia’nın yolu insanı biraz ürkütüyordu şahsen. İyice yükseldik ama yol zaman zaman o kadar daralıyordu ki durup karşıdan gelen arabaya yol vermek zorunda kalınıyordu. Zor bir yolculukla Corniglia’ya ulaştık. Karnımız o kadar acıkmışti ki öncelikle yemek yiyeceğimiz bir yerler bulmak istedik ama saat 17 gibi olduğu için yemek verebilecek bir restoran bulamadık bir kafeye oturduk ve açlığımızı bastıracak bir şeyler yiyebildik.
Yine dağ yollarını aşmaya başladık ama ilk iki beldeyi sadece uzaktan görmeyi tercih ettik tekrar o yolculuk macerasına atılmamak için. Cinque Terre reklamlarında “daha önce ziyaret ettiğiniz her yeri unutturacak tek ve belleğinize kazınacak deneyim” sloganını kullanıyorlar. Gerçekten gördüğümüz iki şehir çok güzeldi ama yollarda yaşadığımız deneyim herşeyi unutturdu ve dağ yollarında yaşadıklarımız belleğimize kazındı.

Cinque Terre gerçekten gezilesi bir bölge ancak ben Riomaggiore'ye kadar trenle gitmenizi daha sonra tüm beş beldeyi sırasıyla yürümenizi ama çok yürüyemem diyorsanız hiç değilse Riomaggiore ile Manarola yolunu yürümenizi öneririm.

http://picasaweb.google.com.tr/lerzan.kakcioglu/CinqueTerre#

30 Mayıs 2010 Pazar

Pisa

Keyifli bir tren yolculuğundan sonra saat 17 de Pisa’ya ulaştık. Ev değişim arkadaşımız bizi istasyonda sağ tarafda bulunan gazete bayisinin önünde bekleyeceğini yazmıştı daha önceden. Oraya doğru yürüdüğümüzde, üzerinde isimlerimizin yazılı olduğu kağıdı taşıyan bir çift gördük. Bizi çok samimi bir şekilde karşıladılar ve hep birlikte evimize doğru yola çıktık.
Bu seferki ev değişim şeklimiz “hospitality” denilen sistemdi. Farklı oda ve banyoların dışında ortak kullanımlı bir mutfakdan oluşuyordu kaldığımız yer. Ancak ev sahiplerimiz o kadar sevimli ve samimiydi ki sanki uzun süreli bir arkadaşlık söz konusu gibiydi aramızda. Güzel bir İtalyan kahvesi içtikten sonra bize evi tanıttılar ve anahtarları verdikten sonra hep beraber yürüyüşe çıktık.
Gezimiz sırasında başka bir eğrilmiş kule olan San Michele kilisesini gördük. Neden eğri olduğunu sorduğumda, yerin altında bulunan sudan kaynaklandığı söylendi ama daha sonra başka eğri bina görmediğim için araştırmak üzere zihnimin bir yerine kaydettim.
Sevgili ev arkadaşımızın hazırladığı pastalı muhteşem akşam yemeği de en az onlar kadar İtalya’ya ısınmamızı sağlayan etmenlerden biri oldu bizim için.
Pisa Kulesi, Katedral, Bazilika gezimizde de oldukca keyifli zamanlar geçirdik. Pisa Katedrali ve Bazilikası mimari açıdan çok etkileyici olmakla birlikte hemen hemen hepsi birbirine çok benzediği için gezimizin bundan sonraki kısmında müzelere daha fazla ağırlık vermeye karar verdik eşimle birlikte.
Belirli saatlerde çıkışa izin verilen Pisa kulesi için zaman geldiğinde kuyruğa girmeden önce yukarı çıkarılmasına izin verilmeyen sırt çantamızı emanete bıraktık ve beklemeye başladık. Görevli arkamızdaki gruba çantalarını emanete bırakmalarını söylediğinde birisi sıradan çıktı ama kısa bir zaman sonra çantayı ceketinin içine saklamış bir şekilde geri döndü. Ben de sadece bu uyanıklığı ve kurallara karşı çıkmayı bizler yaparız zannediyordum. Demek ki üniversalmiş.
Pisa kulesi beyaz mermerden yapıldığı, merdivenleri çok aşındığı ve ben o gün niyeyse altı kösele ayakkabı giydiğim için dikkatli bir çıkış ve iniş yapmam gerekti. Tek kişi çıkıp inebildiği için durmak sadece iki katta bulunan genişlikte söz konusuydu bu nedenle büyük bir hızla çıktık kuleye. En tepeye çıktığımızda benim çok sevdiğim manzara yine gözler önündeydi. Tüm Pisa’yı kuş bakışı seyredebilme olanağını yakalamıştık yine. Ancak bir iki fotoğraf çekip bir tur atabildik. Çünkü kısa bir süre sonra görevli inmemiz gerektiğini anlamamızı sağlayan el kol işaretleri ile geldiğimiz hızla inmemizi sağladı.
Pisa kulesini, Katedrali, Bazilika ve müzelerini tamamladığımız zaman, sevgili oğlumuzun hemen hemen Pisa’ya yaklaştığını öğrendik. Ev değişiminin, bilmediğimiz yerlerde yaşama, yeni insanlarla tanışma ve yeni kültürleri öğrenme deneyimine ilave olarak oğlumuzun da bu seyahatlerimizin bir yerinde bize eşlik etmesi bu sistemden duyduğumuz keyfi ve keyacanı ikiye katlıyordu bizim için. Lyon – Pisa arası aranılan ulaşım seçenekleri sonuç vermeyince araba ile gelmeye karar vermişti.
Buluşmamızın kolay olması açısından beklediğimiz Pisa kulesinin yakınlarında gördüğümüz arabanın içindeki oğlumuza beş ay sonunda kavuşabilmiştik. Tabii kavuşmamızı ve mutluluğumuzu Pisa'da Pizzeria Le Ninfe http://www.bencesuper.com/tr/thingy/osteria-la-grotta restoranında piza yiyerek kutlamadan olmazdı.

 
Posted by Picasa


Son gecemizde ev arkadaşlarımızın hazırladığı akşam yemeği de Pisa'yı aklımıza kazıyan güzel anılardan birisiydi. Ertesi sabah bavullarımızı arabaya yerleştirdik, her iki tarafın yüzünde de geldiğimiz zamanki sevincin yerini hüzne bıraktığı çok belirgindi.

http://picasaweb.google.com.tr/lerzan.kakcioglu/Pisa#

28 Mayıs 2010 Cuma

İtalya -2010

Nisan ve Mayıs ayları için İngiltere ve İrlanda da ev değişimi için çalışmaya başlamayı düşündüğüm bir zamanda geçen sene Bostonda ev değişimi yaptığımız ve sonradan çok iyi arkadaş olduğumuz kişiden aldığımız teklif üzerine İtalya için araştırma yapmaya başladım. Bostonlu arkadaşımız, Puglia’da bir aylık değişim yapma olanağını yakalamış ve bir haftayı birlikte geçirmemizi önermişti.
Araştırmalar tamamlandığında ben 5 yer ile arkadaşımız 2 yer ile ev değişimini gerçekleştirdi ve toplam iki aylık İtalya gezimiz süresince yedi ev değişimi ve dört gece de otel olmak üzere toplam 11 yeri kapsayan bir program ortaya çıkmış oldu.
10 Mayıs 2010 sabahı Roma üzerinden Pisa’ya gitmek için İstanbul'dan ayrıldığımızda oldukca heyecanlıydım gezimiz konusunda.
Roma Fiumicino havaalanında uçaktan indikten sonra bagaj alım tabelalarını izleyerek önce hava alanı içindeki hızlı tren ile geliş terminaline ulaştık. Pasaport kontrolü sırasında görevli memur bize hiç bir şey sormadı ve kibar bir şekilde iyi yolculuklar diledi. Bu, tamamen insanı bir davranış olmasına rağmen yurtdışı pasaport kontrol sürecinde çok alışık olunmayan bir durum olduğu için oldukca etkilendik. Bagajlarımızı aldıktan sonra Roma tren terminali için işaretleri izlemeye başladık. Bir süre yürüdükten sonra önce bir kat aşağıya sonrada 2 kat yukarı çıkarak tren istasyonuna geldik. Önce ne yapacağımızı anlamaya çalıştık. Kalabalık bir meydanda uzun iki kuyruk vardı. Turist bürosundan kuyruklardan birisinin makinalara ait olduğunu öğrendik. Sadece nakit kullanabileceğiniz makinalardan da bilet almak mümkün ama toplam dört makinanın ikisi arızalı olduğu için biz gişeden almaya karar verdik biletlerimizi. Biletimizin üzerinde €28 yazdığı halde gişideki kişi €30 istedi. Bizde kuzu kuzu istenilen ödemeyi yaptık doğal olarak.
Gördüğümüz tren istasyonu oldukca büyük ve İtalya’da demiryolu taşımacılığı çok gelişmiş olmasına rağmen genel işleyiş açısından bizden çok daha geri olduklarını düşünmeden edemedim şahsen. Daha sonra bir makinadan biletlerimizi okuturak Roma trenimizi beklemeye başladık.
Daha önce yaptığım araştırmalarda Roma tren istasyonunda diğer yönlere gidilecek trenleri bulmanın zor olduğunu okumuştum.Fakat çok iyi bir sistem oluşturdukları için hiç zorlanmadan bulduk. Herhalde zaman içerisinde onlarda işi kolaylaştırmak istediler. İki tane büyük panoda geliş ve gidiş istikametlerini vermişler ve siz gidiş panosundan tren kalkış saatinize baktığınızda, treninizin hangi perondan kalktığını kolaylıkla bulabiliyorsunuz. Bizim Roma-Pisa trenimizin kalkış saati 14:10 olduğu için 14 altında bulunan seferlerden Pisanın 23 nolu perondan kalktığını kolaylıkla öğrendik.
Bundan sonraki kısımda biraz zorlandık bilmediğimiz için. 23. Peron orta peronlardan birisindeydi ve okları takip ettiğimiz zaman bavullarımızı asansör yerine kendimizin taşıması gerektiğini farkettik. Sorduğumuz bir kişi de bize kendisini takip etmemizi söylediği için ellerimizde bavullarla bir kat aşağı inip sonra tekrar çıkmak zorunda kaldık. Fakat su almak için istasyonda araştırma yaptığımda yürüyen merdivenlerin ve asansörlerin varlığını keşfettim. Bu keşif bizim işimize yaramadı ama belki bizden sonraki kişilerin işine yarayabilir.

 
 
 
Posted by Picasa

Avusturalya'lı Misafirlerimiz

Genellikle, evdeğişim sürecinin başladığı ilk yazışmalardan itibaren yazıştığınız kişi hakkında bir izlenim belirmeye başlıyor insanın zihninde. Avustralya’dan gelen ilk sıcak teklif ve arkasından gelen ayrıntılı yazışmalardan sonra bu ev değişim arkadaşlarımızla da çok iyi anlaşabileceğimizi düşünmeye başladım.
Sonunda 1 Mayıs 2010’da geleceklerini bildiren mailin üzerine her zamanki Türk misafirperverliğimiz doğrultusunda dolma, börek, zeytinyağlı barbunya üçlemesinden oluşan yemek menüsünün yanısıra meyva ve sebze hazırlıklarımızı tamamlayarak misfairlerimizi beklemeye başladık. Üç gün önce gerçekleştirdiğimiz telefon konuşmasında öğlen civarında geleceklerini bildirdikleri için saat 12:00 de tüm hazırlıklarımız bitmişti.
Saat 14 olduğunda hala gelmedikleri için telefon etmeye karar verdik fakat telefonları kapalıydı ve ancak saat 16 da konuşma fırsatı bulabildiğimizde hala Bodrumda olduklarını 1 Mayıs Pazar günü gelecelerini söylediklerinde ne söyleyeceğimi bilemedim. Çünkü tarihi karıştırmışlar ve normalde 1 Mayıs olan tarihi 31 Nisan olarak değiştirerek bir ilke imza atmayı başarmışlardı sevgili misafirlerimiz. Daha sonra mail ile üzüntülerini ve nasıl böyle bir hata yaptıklarını anlamadıklarını yazdılar ve ertesi gün erken bir saatte yola çıkacaklarını bildirdiler.
Ertesi gün saat 11 gibi Antalya 60 km’lik bir mesafede olduklarını bildirip evimize kadar toplam 130 km’lik yolu 1,30 saatte tamamlabileceklerini dolayısı ile en geç 13 de Side'ye gelmiş olacaklarını bildirdiler. Arabalarında GPS olduğu için kısa bir tarifden sonra bekleme süreci için kronometreye tekrar bastık. Ama saat 15 olduğunda hala kimse yoktu ve ben nasıl bu kadar yanılabilirim diye düşünmeye başladım.
Sonunda saat 15:30 bizi arayarak evimize çok yakın bir yerde olduklarını bildirdiler. Biraz sıkıntılı, biraz yorgun ve biraz da nasıl insanlarla karşılaşacağımızın merakı içinde bizi bekledikleri yere doğru sürdük arabamızı. Aaaaa o ne arabadan çok hoş bir hanım ve beyefendi indi ve çok samimi bir şekilde yanımıza geldi.
Yolda iki kere kaybolduklarını ve birbirlerine çok kızdıkları için kavga ederek geldiklerini neredeyse kahkalarla anlatmaya başladılar. Evet Avusturalyalı ev değişim arkadaşlarımızdan da öğrendiklerimizi uygulamaya başlayabilirsek yaşam daha da bir keyifli olur gibi geldi bana.
Kavga ederken bile gülebilmek.....
Kavga etmek kötü değil hatta sağlıklı bir durum olduğu için tanımadığın kişilerle bile rahatlıkla paylaşabilmek....
Daha sonra birlikte geçirdiğimiz iki gün, yazışırken hissettiğim duyguların yanlış olmadığını anlamamı sağladı. Avusturalyalı çift ile hem yaşlarımız, hem yaşama bakış açımız hem de espiri anlayışımız çok örtüştü. Çok güzel bilgi ve zaman paylaşımı yaşadık. Daha sonraki gün İtalya gezimiz için evden ayrılma zamanı gelmişti. Bizi havaalanına bırakmayı çok istediler ve kibar bir davranış sergileyerek havaalanı yolunu öğrenmek istediklerini söylediler ama ben biliyorum ki birincil istekleri bizim rahat bir şekilde transferimizi sağlamaktı. Çok uzun süreli bir arkadaşlık ilişkimiz varmış gibi ayrılırken hepimiz oldukca hüzünlendik ve şubat 2011 de görüşmek üzere ayrıldık birbirimizden.